Konya’da yaşanan ve hepimizi derinden yaralayan o acı olay için önce şunu söylemeliyiz:
2 yaşındaki Rana’nın ölümü, bir belediyecilik tartışmasının ötesinde, insanlık adına sarsıcı bir trajedidir.
Bu tür olayların tekrarlanmaması için herkesin üzerine düşeni yapması elzem.
Ancak bu acıyı, siyasi hesaplaşmalara veya sosyal belediyeciliğin içinin boşaltılmasına alet etmek, sorunu çözmek yerine daha da karmaşık hale getirecektir.
Sosyal Belediyecilik Nedir?
Sosyal belediyecilik,
salt çöp toplamak veya yolları asfaltlamaktan ibaret değildir.
Toplumun en kırılgan kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılamak,
ekonomik adaleti gözetmek,
temel gıda ve hizmetlere erişimi kolaylaştırmak da belediyelerin sorumluluğudur.
Afyonkarahisar Belediyesi’nin halk marketler kurması,
kent lokantaları ile uygun fiyatlı yemek hizmeti sunması,
dar gelirli vatandaşların sırtındaki yükü hafifletmeye yönelik adımlardır.
Esnaf ile “rekabet” olarak sunulan bu uygulamalar,
aslında piyasadaki fiyat spekülasyonlarına karşı bir denge mekanizmasıdır.
Örneğin,
İBB’nin halk ekmek uygulaması nasıl “sosyal devlet” anlayışının bir parçasıysa,
Afyonkarahisar’daki benzer çabalar da aynı kapsamda değerlendirilmelidir.
Sokak Hayvanları Sorunu: Çözüm Sıfırlama Değil, Sistem Kurmaktır
Yaşanan acı olayın ardından “toplayın, uyutun” söylemi,
duygusal bir refleks olarak anlaşılabilir.
Ancak soruna kalıcı çözüm,
sokak hayvanlarını toplu şekilde ortadan kaldırmak değil;
kısırlaştırma, sahiplendirme ve rehabilitasyon merkezleriyle bilimsel bir yaklaşım geliştirmektir.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu da bu yönde düzenlemeler içerir.
Belediyelerin bu konuda kaynak yetersizliği,
personel eksikliği veya toplumsal duyarsızlıkla mücadele etmesi gerekiyor.
Afyonkarahisar Belediyesi’nin bu alanda eksik kaldığı iddia ediliyorsa,
çözüm;
valilik-belediye iş birliğiyle projeler üretmek,
sivil toplumu dahil etmektir.
Ne yazık ki “uyutun” talep etmek,
sorumluluğu ötelemekten başka bir işe yaramaz.
Siyasi Söylemlerin Gölgesinde Kalan Gerçekler
Sayın Üstün’ün “Topuklu Efe” benzetmesi ve Burcu Köksal eleştirisi,
meselenin siyasileştirildiğini gösteriyor.
Oysa sosyal belediyecilik,
hiçbir partinin tekelinde olmayan evrensel bir ilkedir.
CHP’li belediyelerin projeleriyle AK Parti veya MHP’lilerin uygulamaları arasında benzerlikler olması,
belediyecilik hizmetlerinin toplumsal ihtiyaçlara cevap vermesindendir.
Örneğin,
MHP’li ve AKP Belediyesi’nin dar gelirlilere yönelik yardım paketleri de “sosyal belediyecilik” kapsamında alkışlanıyorken,
Afyonkarahisar’daki uygulamaların hedef tahtasına konması tutarsızlıktır.
Sonuç: Acılar Siyasete Malzeme Olmasın
Yaşanan köpek saldırısı faciası,
tüm belediyeler için acil eylem planı hazırlama çağrısıdır.
Ancak bu çağrı,
sosyal belediyeciliği “esnafla rekabet” diye karalamak veya popülist söylemlerle halkı kutuplaştırmak için kullanılmamalı.
Unutmayalım:
Bir yanda sokak hayvanlarının yaşam hakkı,
diğer yanda çocuklarımızın güvenliği arasında denge kurmak zorundayız.
Bu denge,
ancak bilimsel ve insani politikalarla sağlanır.
Belediyeler,
valilikler,
sivil toplum ve vatandaşlar el ele verirse,
Rana’nın acısı bir daha yaşanmaz.
Not: Siyasi aidiyetlerimiz ne olursa olsun, ortak acılarımız bize insan olmayı hatırlatmalı.
Yorumlar